Artık konuşmak yok, gözlerimin içine bakın yeter. Ne çok fazla, ne de çok az. Hayatın bir ucuna tutunabilecek kadar güçlü, kendinden emin ve hüzne hazır. Biraz ondan biraz bundan tarifesiyle bir sefer daha yapmaya hazır.
Eski bir koltuk seçtim, yeniler göz boyar eskile ise kucak açar. Uzun bir yolculuk mu olur bilemeyeceğim, ama bünyeye dokunacak biliyorum. O yüzden en çok durağı olan seferi seçtim. Pis kokulu tabelaların, çürümüş tahtalı bekleme salonlarının ve bekleme dakikalarının olduğu istasyonlar. Karşılayacaklar beni unutulmuş panolar ve anonslarda ‘Umurumuzda değil ama yine de gel sen gör’ diyecekler. Elimdeki çantayla öylesine tebessüm edeceğim ve ‘Hoşbulduk’ diyeceğim. Böyle öğretilmişti değil mi? İstasyonun boş olmasına şaşırmayacağım fakat trenlerin buradan geçtiğini görmeye devam edeceğim.
Küçük bir kız istasyonun dışında beni bekleyecek, gülümseyecek ve elimden tutarak yürümeye başlayacağız. ‘Yorgunsun, haydi gel’. Kızın kocaman gülümsemesi karşısında donup kalacağım. Uyandığımda başka bir trendeyim. İki boş koltuk ve ben, fazla diye düşünüyorum bir tane yeterdi.
Bu sefer o küçük kız trenin bir ucundan öbür ucuna koşturuyor ve bana gülerek el sallıyor. Ona bir öpücük gönderiyorum. Yine kayboluyor.
Annemde bir zamanlar böyleydi, bana öpücükler gönderiyor, gülümsüyordu. O küçük kız gibiydim ben de. Annemin yorgun olduğunu tahmin edebilir, elinden tutabilirdim. Kızım büyüyeceksin dediğinde bana bu kadar takmayacaktı. Güzel kızı, uslu kızı, aferim kızı olacaktım. Ama nereden bilebilirdim ki annemin suçu geçmiş karşıma, uzun uzun beni itekliyor. Senin doğan kızın olmalıydım anne, doğan günahın değil…
‘Uyan artık’ başımda bir görevli sarsıyor beni, tükettin durakları, bitir kalk git artık! Ama ben daha çok yeni istasyonlar göreceğimi düşünüyordum, o durumda kalkmış biletimi göstermeye çalışıyordum. Beni dinlemiyordu ki! Peki dedim bu istasyonun adı ne? Umursamazca cevap verdi ‘Habersiz günahlar’
3 Mayıs 2007 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder